27 Ekim 2015 Salı

Chickasaw National Park'ta Kamp

Bundan yıllar önce, twitter'ın ilk çıktığı zamanlar... Bir arkadaşım dedi ki ne kimseyi takip ediyorum ne de kimse beni. Defter gibi kullanıyorum twitter'ı, kendi kendime yazışıyorum. Bazen ben de buraya yazacağım zaman öyle hissediyorum, sonra bir iki tane de olsa yorum girilince ya da Google+ da paylaşım olunca çocuk gibi seviniyorum.

Bir ay kadar önce ilk kamp deneyimimizi yaşadık. Evden yaklaşık 2.5 sa uzaklıktaki bir parka gittik. Bizim dışımızda yedi aile daha katıldı bu hafta sonu kampına. Parkın ismi Chickasaw National Park. Oklahoma eyaleti sınırları içinde yer alıyor, bölge Amerikan yerlilerinin yerleşim alanlarından biri.

Ağaçların gölgesinde ilerlediğiniz yürüyüş yolları, kabarcıkları görebileceğiz soğuk su pınarları, çocuklarınızın keyifle yüzebileceği The Little Niagara şelalesi, balık avlamayı sevenler için gölü ve konaklamak için kamp alanları...

Rezervasyonları online yapabilme imkânı vardı, gelmeden halletmiştik. Yürüyüş sonrası hepimiz çadırları kurma işine koyulduk. Yavaştan karnımız acıkmaya başlamıştı, işimiz bitince hep beraber ateşi yakıp keyifle akşam yemeğimizi yedik. Gecenin devamı ateş başında çay ve Türk kahvesi keyfi ile devam etti.

Uyku kısmı ilginçti, ilk defa açık havada uyuyacak olanlarımız biraz tedirgindi: ya vahşi hayvan gelirse? Açık havada uyumanın bana göre zor kısmı bütün sesleri duymak ve uyuyup uyumadığını anlayamamak. Ancak temiz havanın etkisiyle baş ağrısı olmadığı için sorun yoktu. Erkenden uyanıp, güzel bir kahvaltı sonrası tekrar yürüyüşe çıktık.

Kamp bölgesi oldukça temiz ve düzenliydi. Duş, lavabo, tuvalet kısmı şaşırtıcı derecede temizdi. O nedenle bu kamp deneyimi, çadırda uyumanın dışında pek de kamp standartlarına uymadı diyebiliriz.
Bir sonraki kamp maceramızı dört gözle bekliyoruz.

Park Müdürlüğü

Zehirli Sarmaşık

Kahvaltı Soframızdan

Yürüyüş Yolundan

Yürüyüşe Göl Kenarından Devam...

Yedigöller'i Andık

Soğuk Su Pınarlarından Bir Tanesi

27 Ağustos 2015 Perşembe

Dallas'a Taşındıktan Sonraki İlk Türkiye Tatilimiz

Memleket en çok özel gün ve bayramlarda, bir de tatillerde çok özleniyor. Geçen yaz burnumda deniz kokusu, "şimdi şurası böyledir, burada şunu yapmak vardı" şeklinde geçmişti. Özellikle fıskiyelerin çalışmaya başladığı akşam üzeri, denizden gelen meltem rüzgârının kokusunu arıyordu burnum. Uzun lafın kısası, en çok özlenenler arasında deniz vardı, özellikle Akdeniz : )

Yolculuk sonrası ilk his: Hiç gitmemiş gibiyim sanki! Bolca özlediğimiz yemekler, zaman yettiğince eş, dost ve sevdiklerimizle görüşmeler...

Darısı bir sonraki tatilin başına. Resimler Antalya'nın güzel ilçesi Kaş'tan...

Otel Odamızdan Manzara, Çuburbağ Yarımadası - Görünen Ada Meis Adası
Kaş Marina
Kaş - Limanağzı

Ev Yapımı Dondurma - Kayaköy

Kaputaş Plajı


Tekne Turu Dönüşü

Kaş Türk Kahvecisi

Kaş Kedisi

Patlıcan Kebabı

Kaş'taki Dükkanlardan Biri, Cam İşi

Kaş- Finike Yolunda Bir plaj

4 Mart 2015 Çarşamba

Bir Anma Töreninden...

İki satır yazmayalı yine günler olmuş sevgili blog.Şubat ayında hiçbir şey yazmamışım, söylemiyorsun! Ne çabuk gelip geçti geçen ay değil mi? Yılın en kısa ayı ne de olsa; benim çok sevmediğim, bir an önce bitse keşke dediğim aylardan biri...

Burada yaklaşık on gündür hava insanın içini daraltıyor. Önce iki gün buz yağdı, kar yağsa insan sevinir, heyecanlanır değil mi : ) Bütün yollar beton olduğu için, bir güzel dondular. Okullar iki gün tatil edildi. İnsanlar işlerine gidemeyip evlerden çalıştı mümkün olduğunca. Sabah henüz 7:45'te 8 tane kaza haberi vardı. Üçüncü gün sulu kar yağmaya başladı ve hava sıcaklığı biraz yükseldi. Ancak haftanın devamında tekrar düştü ve karla, buzla bitirdik haftayı.Genelde yılda bir kez olurmuş böyle, ama ilk defa bu kadar uzun sürüyormuş. Güneşli günleri dört gözle bekliyorum.

Geçen hafta İspanyolca öğretmenim annesini kaybetti. Dün de cenaze töreni vardı, ona katıldım. Cenaze töreni diyorum ama burada daha çok "Celebration of Life Ceremony" ya da "Memorial Ceremony", yani ölen kişinin hayatını kutlama töreni, ölen kişiyi anma töreni gibi ifadeler kullanılıyor. Törenin içeriğini de deneyimledikten sonra bu ifadeler kafamda daha iyi oturdu.Töreni sana kısaca anlatayım blog.

Tören bir Katolik kilisesinde oldu.(Çok hakim olmamakla beraber, Hristiyanlar üç ana mezhebe ayrılıyorlar: Katolik, Ortodoks ave Protestan.Katolik kelimesi "evrensel" anlamına geliyor. Katolik kiliseleri de Roma'daki yönetime bağlılar ve Papa'nın evrensel yetkisini kabul etmiş durumdalar.)

Törenin yapılacağı salonu bulmaya çalışıyorum, dışardan resim sergisi gibi görünen bir kısım var. Tam da burası değildir herhalde dediğim yerdeymiş tören. Salonun girişinde bir anı köşesi hazırlanmış, bolca resim ve yazı var. Dışarıdan gördüğüm resimler onlarmış meğer. Her ziyaretçi, bir deftere adını yazıyor ve eğer isterse taziyelerini  de yazılı olarak paylaşıyor. Yakaya takmak için fotoğraflı kartlar hazırlanmış. Bir de tören içeriğini ve programını kapsayan güzel bir kitapçık vardı. (Bir taraftan da kendimi eleştiriyorum içimden, anma törenine geldin ama içeriğini analiz ediyorsun diye!)

Kitapçık aile tarafından seçilmiş dualardan, nerede ayakta durulacak, nerede durulacak, nerede "amen" denecek gibi ayrıntılardan; söylenecek ilâhilerin nota ve sözlerinden, aradaki konuşmaların metinlerinden ve resimlerden oluşuyordu. Özenle hazırlanmıştı.

Kitapçıkta yazanlar sırayla yapıldı. Oradaki ruhanî havayı burada yazarak anlatmam çok mümkün değil sanırım. Ailesi güzel kıyafetler giymişlerdi, yüzlerindeki ifadeyi görmezsen düğüne gelmişler zannedebilirdin blog. Çiçekler, mumlar vardı, tütsü kokusu da geliyordu; değişik bir ortamdı ve farklı bir tecrübe oldu benim için. Ben sadece dinledim ve izledim. Ayağa kalkılan yerlerde ben de ayağa kalktım. Piyano eşliğinde ilâhileri söylediler. Bir de komünyon ayini yapıldı, Ekmek-Şarap ayini olarak da biliniyor. Dua ederek törenin bu kısmını tamamladılar.

Çıkışta, resimlerin olduğu bölümde küçük bir kokteyl oldu. Yiyecek ve içecekler ikram edildi, herkes tek tek taziyelerini paylaştı.Törenin sonu ise benim en sevdiğim kısım.Öğretmenimizin annesi 90 küsur yaşında vefat etmiş. Onlar da çok sevdiği renk olan mordan, yaşı kadar uçan balon almışlar. Herkesin eline bir demet balon verildi ve aynı anda tüm balonlar gökyüzüne uğurlandı. Uğurlanırken de "Cheers!" diye coşkuyla bağırdı herkes. "Cheers!" hem "hoşçakal" demek hem de "şerefe" demek. Balonlar yükseldiler, yükseldiler ve sonunda gökyüzünde gözden kayboldular...

27 Ocak 2015 Salı

Sinema Haftası

Bu hafta bol sinemalı bir hafta oldu benim için.
Tanıtımını her izlediğinde, "Anne! Beni bu filme götürür müsün?" diyen Doğa'cığımın beklediği gün geldi. Film burada vizyona girdi. Anladık ki bu filmi bekleyen tek biz değilmişiz.
Türk anneler olarak, aldık çocuklarımızı gittik pazartesi sabahı ilk seansa."Neden pazartesi, okul yok mu?"diyebilirsiniz. O gün okul tatildi, Martin Luther King'i anma günüydü ve resmi tatildi.
Bilet almak isteyince alamadık, çünkü seans dolmuş : ) Biz de bir sonraki seansa girdik mecburen. Filmin adı Paddington. Güzel bir hikâyesi var, çocuklar sıkılmadan izlediler. Kendine yeni bir yuva arayan Paddington'un ve onunla metroda karşılaşan Brown Ailesi'nin Londra'da geçen maceraları anlatılıyor. Detaylar için...
Paddington
Haftanın ikinci filmi benim içindi. Buradaki sinemaların birine Nuri Bilge Ceylan'ın ödüllü filmi Kış Uykusu geldi. Filmi Türkçe izlemek çok keyifli idi. Uzunca bir film, 3 sa 16 dakika. Ancak izlerken o kadar uzun gelmedi. Kapadokya'nın kış manzaraları eşliğinde bolca düşündürüyor, filmin çoğu karşılıklı konuşmalarla geçiyor. Filmi beğendim, ama izlerken de yoruldum doğrusu. Detaylar için...

Kış Uykusu
Dallas'taki Türk Arkadaşlarla - Angelika Film Center
İlk defa bir hafta içinde üç kez sinemaya gidiyorum. Yorulmasına yoruldum ama çok da keyifli oldu. Cumartesi günü, USA Kids Film Festival kapsamında bir filme gittik Doğa ile. Festivalin düzenlendiği sinema Dallas şehir merkezindeydi, değişiklik olsun diye metro ile gitmeye karar verdik. Tren hiç yerin altından gitmedi, biz de etrafı izleye izleye gittik. Sinemanın yeri güzeldi, trenden indik sinemaya girdik desem yeridir. İzlediğimiz filmin adı Maya the Bee, bizim Arı Maya yani!

Arı Maya, dünyaya gelmekte biraz sabırsız davranıyor. Çok da meraklı bir arı. İlk duyduğu kelimelerden biri "kural" oluyor. Anlamakta güçlük çekiyor. Yaban arıylarıyla, çimenlikteki diğer böceklerle arkadaş oluyor. Minicik kafasında hep şu soru var: "Kovandaki herkesin bir rolü var, peki benim rolüm ne olacak?". Filmin sonunda kraliçe arı tam da ona uygun bir görev veriyor. Filmdeki mesajları, seslendirmeyi ve renkleri çok beğendim.
Arı Maya


6 Ocak 2015 Salı

2015'e Başlarken...

Geçen yıl, yeni yıl akşamı ve devamındaki günler biraz buruk geçti. Şubat ayında Ankara'dan, Türkiye'den ayrılacak olmak çok zor gelmişti.

Burada yeni yıl kutlamaları erken başladı. 25 Aralık'ta Christmas olduğu için Aralık ayının tamamı o ruh halinde geçti. Ben de bir ay boyunca bir radyo kanalını dinledim. Bütün Christmas ve yeni yıl şarkılarını ezberlemiş olabilirim : ) En çok beğendiklerimden bir kaçını burada not ediyorum. Dinlemek için tıklamanız yeterli.


Bütün Amerika toplamda ne kadar harcama yapmıştır bir tahminim yok ama her yer çok güzeldi. Kırmızı, yeşil tonlarda süsler, ışıklar. Tiyatro ve sinemalarda temaya uygun oyunlar oynadı. En güzeli de bir çok yerde gördüğüm yardım ve hediye sandıkları idi. Hem yiyecek hem de çocuklar için hediye yardımları toplandı. Kütüphanede kocaman, kitaptan bir ağaç süslendi.

Bir çok semtte ışık gösterileri oldu. Biz de Deerfield semtindekini görmeye gittik. Aşağıdaki resimlerin bir çoğu oradan. Arka arkaya dizilmiş bir sürü araba, yaklaşık bir saat bu semtin her bir evinin önünden geçtik.

Herkes ailecek bir araya geldi, uzaktakiler uçaklara atlayıp geldiler. Biz çekirdek aile olarak, tabi ki kalabalık ailemizi yılın bu zamanında çook özledik.

Yeni yıl genelde hep umutla başlar, yılın devamında bazen unuturuz ya da kaybederiz bu ruh halimizi. Hepimiz için umut dolu, aydınlık bir yıl olması dileğiyle. Dallas'tan herkese sevgiler...